ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

128

وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزاً أَوْ إِعْرَاضاً فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاً وَالصُّلْحُ خَيْرٌ وَأُحْضِرَتِ الأَنفُسُ الشُّحَّ وَإِن تُحْسِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيراً

 

128. Şayet bir kadın kocasının (kendisinden) yüz çevirmesinden yahut uzaklaşmasından korkarsa, barış yolu ile aralarını düzeltmelerinde kendileri için bir vebal yoktur. Barış daha hayırlıdır. Zaten nefislerde bir cimrilik vardır. Eğer iyi geçinir ve sakınırsanız, şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi ve Kıraat Farkları:

2- Kadının Kendi İsteğiyle Haklarından Ferağat Etmesi:

3- Karı-Koca Arasındaki Çeşitli Barış Türleri:

4- Kıraat Farklarına Dair Açıklamalar ve Anlamları:

5- Sulhun Hayırlı Oluşu:

6- Kötü Huyların Kaynağı Cimrilik:

7- Allah, İyilik Yapanların İyiliklerinden Haberdardır:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi ve Kıraat Farkları:

 

Yüce Allah'ın: "Şayet bir kadın ... " buyruğu, daha sonra gelen fiilin tefsir ettiği mahzuf bir fiil takdiri ile merfu'dur. "Korkarsa" öyle bir şey beklerse anlamındadır. Buradaki "korkarsa" fiilinin böyle birşeyden kesinlikle emin olursa anlamında olduğunu söyleyenlerin sözü hatalıdır. ez-Zeccac der ki: Buyruğun anlamı şudur: Şayet bir kadın kocasının uzaklaşmasının devam etmesinden korkarsa şeklindedir. en-Nehhas der ki: Ayeti kerimede geçen nüşuz (korkmak) ile i'rad (yüz çevirmek) arasındaki fark şudur: Nüşuz, buradan uzaklaşmak, i'rad ise, onunla konuşmaması ve onunla sohbet etmemesi demektir.

 

Ayet-i kerime, Sevde bint Zem'a sebebiyle nazil olmuştur. Tirmizi'nin rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Hz. Sevde Resulullah (s.a.v.)'ın kendisini boşayacağından korktu ve bu sebeple şöyle dedi: Beni boşama, nikahın altında tut ve bana ayırdığın gününü Aişe'ye ver. Hz. Peygamber de böyle yapınca bunun üzerine: " ... Barış yoluyla aralarını düzeltmelerinde kendileri için bir vebal yoktur. Barış daha hayırlıdır." O sebepten aralarında sulh ile kabul ettikleri herhangi bir şey caizdir. (Tirmizi) dedi ki: Bu, hasen garip bir hadistir.

 

İbn Uyeyne, ez-Zühri'den o, Said b. el-Müseyyeb'den rivayet ettiğine göre, Muhammed b. Mesleme'nin kızı Havle, Rafi' b. Hadic'in nikahı altında idi. Yaşlılığından veya başka bir durumdan kaynaklanan bir hususundan hoşlanma dı. Onu boşamak istedi. Hanımı: Beni boşama ve bana istediğin gibi pay ayır dedi. Bu şekilde sünnet cereyan etti ve: "Şayet bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden korkarsa" ayeti nazil oldu. 

 

Buhari'nin de Aişe (r.anha)'dan rivayet ettiğine göre "Şayet bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden korkarsa" ayeti hakkında o şöyle demiş: (Ayet-i kerime) yanında fazla sevmediği, fazla düşüp kalkmadığı bir hanımı bulunup da ondan ayrılmak isteyen, buna karşılık hanımının da kendisine: Benim hakkımda (bana istediğin gibi pay ayırmanı) sana helal ediyorum, demesi üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuştur. 

 

 "Düzeltmelerinde" buyruğu, genel olarak "barışmalarınında" anlamında; (...) diye okunmuştur. Küfelilerin çoğunluğu, bunu (...) şeklinde okumuşlardır. el-Cahderi ile Osman el-Betti (...) diye okumuştur. Anlamı ise; (...); Barışmalarında, şeklinde olup daha sonra"tı" harfi "sad" harfine idğam edilmiştir.

 

2- Kadının Kendi İsteğiyle Haklarından Ferağat Etmesi:

 

Bu ayet-i kerimedeki fıkhi inceliklerden birisi de, koca, kadının gençliğinin geçip gitmesinden ve yaşlanmasından sonra onun yerine bir başka kadın ile evlenmemesi gerektiği görüşünde bulunan kaba cahillerin kanaatlerini red etmesidir. İbn Ebi Muleyke der ki: Sevde bint Zem'a'nın yaşı ilerleyince Peygamber (s.a.v.) onu boşamak istedi. Ancak o, Hz. Peygamber ile birlikte kalmayı tercih edip, ona: Beni nikahın altında tut ve bana ayırdığın gününü Aişe'ye tahsis et, dedi. Hz. Peygamber de böyle yaptı. Hz. Sevde de onun hanımlarından birisi olduğu halde vefat etti.

 

Derim ki: Muhammed b. Mesleme'nin kızı da böyle yapmıştı. Malik, İbn Şihab'dan, o, Rafi' b. Hadic'den rivayet ettiğine göre Rafi', ensardan olan Muhammed b. Mesleme'nin kızı ile evlendi. Yaşlanıncaya kadar Rafi'in nikahı altında kaldı. Daha sonra onun üzerine genç birisi ile evlendi. Genç hanımını ona tercih etti. Muhammed b. Mesleme'nin kızı kendisini boşamasını istedi, Rafi' de onu bir talak ile boşadı. Sonra ona iddet süresini tanıdı. İddeti biteceği vakte yakın ona ricat etti (döndü). Tekrar genç kadını ona tercih etti. Kadın yine ondan kendisini boşamasını istedi. O da onu bir talak ile bir daha boşadı. Yine iddeti bitmeden ona ricat etti ve tekrar genç hanımı ona tercih edince yine ondan kendisini boşamasını istedi. Rafi' hanımına şöyle dedi: Nasıl istersen; geriye bir talak hakkımız kaldı. Arzu edersen gördüğün şekilde onu sana tercih edişime devam etmeme katlanır ve kalırsın; arzu edersen de senden ayrılırım. Bu sefer hanımı şöyle dedi: Hayır, onu bana tercih edecek olsan dahi kalayım. Bunun üzerine Rafi' de onu nikahı altında tutmaya devam etti. Rafi', hanımı kumasının kendisine tercih edilmesine rağmen yanında kalmayı tercih etmesi üzerine kendisinin vebal altında olduğu görüşüne katılmadı. Bunu, Ma'mer,

ez-Zühri'den hem lafız, hem de manasıyla rivayet etti ve ayrıca şunu da ekledi: İşte: "Şayet bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden korkarsa, barış yoluyla aralarını düzeltmelerinde kendileri için bir vebal yoktur. Barış daha hayırlıdır" ayetinin hakkında nazil olduğu sulh işte budur.

 

Ebü Ömer b. Abdi'l-Berr der ki: Rivayette zikredilen: "Genç olanı ona tercih etti" ifadesi ile -Allahu alem- kalbiyle ona meyledişi ve ona karşı arzu ve şevk duyuşunu kast etmektedir. Yoksa yemek, giyecek ve yanında gecelemek hususlarında ona tercih ettiğini kast etmemektedir. Rafi' gibi birisi hakkında böyle bir şeyin düşünülmemesi gerekir. Doğrusunu iyi bilen Allah'tır.

 

Ebu Bekr b. Ebi Şeybe der ki: Bize, Ebü'l- Ahvas Simak b. Harb'dan, o, Halid b. Arara'dan, o, Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan naklettiğine göre bir adam Hz. Ali'ye bu ayet-i kerime hakkında soru sormuş, o da şöyle demiş: Bu, bir kişinin yanında bir hanım olup da çirkinliği, fakirliği, yaşlılığı yada kötü huyluluğu dolayısla gözü ondan uzaklaşır, buna karşılık hanımı da ondan ayrılmak istememesi durumu ile ilgili olarak nazil olmuştur. Böyle bir kadın, şayet mehrinin bir kısmından kocasılehine vazgeçecek olursa, onun bunu alması kocaya helal olur. Yine günlerinden bazısını ona bağışlayacak olursa bunda da bir vebal yoktur. ed-Dahhak der ki: Eğer koca, önceki hanımından daha genç ve daha beğendiği birisiyle evlenecek olursa (önceki hanımın rızasıyla) hakkından bazı şeyleri eksiltmesinde bir sakınca yoktur. Mukatil b. Hayyan der ki: Burada kasıt, nikahı altında yaşlı bir kadın bulunup da üzerine genç bir kadın ile evlenen kocadır. Koca bu yaşlı hanımına: Bu genç kadına sana ayırdığım gece ve gündüz payından daha fazlasını vermem karşılığında sana malımdan bazı şeyler vermek istiyorum der, önceki kadın da aralarında anlaştıkları bu şeye razı olur (ise) mesele yok. Şayet kadın hakkını almaktan başka bir şeye razı olmazsa, bu sefer günlerini aralarında paylaştırmak ve adil olmakla mükelleftir.

 

3- Karı-Koca Arasındaki Çeşitli Barış Türleri:

 

İlim adamları der ki: İşte bu buyrukta, böyle bir durumla karşılaşılması halinde bütün sulh çeşitlerinin mübah olduğuna delil vardır. İster koca kadının sabretmesine karşılık ona birşeyler versin, isterse kadın tercihi karşılığında kocasına birşeyler versin, isterse de kadına diğerine tercih etmek, bununla birlikte öncekini nikahı altında tutmak şeklinde olsun, yada bu sulh, herhangi bir şey vermeksizin tercihe katlanmak şeklinde olsun; bütün bu şekiller mübahtır. Hanımlardan birisinin vereceği bir şey karşılığında kendi günü hakkında diğeriyle barış yapması da caizdir. Nitekim Peygamber (s.a.v.)'ın hanımları da böyle yapmıştı. Şöyle ki: Resulullah (s.a.v.) Hz. Safiye'ye kızmıştı. Safiye Hz. Aişe'ye: Benim ile Resulullah (s.a.v.)'ın arasını düzelt buna karşılık da ben sana günümü bağışlamış olayım.

 

Bunu, İbn Huveyzimendad Ahkamu'l-Kur'an adlı eserinde Hz. Aişe'den rivayet etmektedir. Hz. Aişe dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) bir hususta Safiye'ye kızdı. Safiye bana şöyle dedi: Resulullah (s.a.v.)'in bana olan kızgınlığını giderip bana hoşnut olmasını sağlaman karşılığında sana günümü vermeme ne dersin? (Aişe) dedi ki: Zaferan ile boyanmış bende bulunan bir örtüyü üzerine su serptikten sonra giyindim. Daha sonra gidip Resulullah (s.a.v.)'in yanına oturdum. Bana: "Benden uzak dur, bugün senin günün değildir" diyince, ben de şöyle dedim: Bu Allah'ın bir lütfudur. O, lütfunu dilediğine verir, deyip ona durumu anlattım. O da Safiye'den hoşnut oldu.

 

İşte bu rivayet de hanımlara karşı eşit muameleyi terk ederek birini diğerine üstün tutmanın, başkasının kendisine tercih edilmesini kabul edecek olanın izin ve rızası ile olmadıkça caiz olmıyacağını göstermektedir.

 

4- Kıraat Farklarına Dair Açıklamalar ve Anlamları:

 

Kufeliler "Düzeltmeleri" şeklinde, diğerleri ise, "Barış yapmaları," şeklinde, el-Cahderi de: "Barışmaları" şeklinde okumuştur. Bu kelimeyi; (...) şeklinde okuyanların bu okuyuşu şöyle açıklanır:

 

Arapça'da bilinen şu ki, bir topluluk arasında eğer bir anlaşmazlık varsa ve bu anlaşmazlık düzeltilirse; "Barıştılar" denilir.

 

Buna karşılık; "Düzelttiler" denilmez. Eğer, (...) şeklinde kullanılırsa, bunun mastarı da; "Islah etmek," düzeltmek olur. O bakımdan; "Düzeltmeleri" şeklinde okuyanlar, bunun bir benzerini karşılıklı anlaşmazlık ve çekememezlik halinde de kullanmış olur.

 

Nitekim: "Aralarını düzeltirse" (el-Bakara, 182) diye buyurulmuştur. Yüce Allah'ın: "Barış yolu ile" kelimesi bu kıraate göre mef'ul olarak nasb edilmiş olur ve bu da vermek veriş ... anlamına gelen (...) isminin; "Verdimm" fiilinden kullanılması gibi isim olur. Buna göre "Barış yaparak düzelttim" ibaresi, "Bir işi düzelttim" demeye benzer. Aynı şekilde bu kelimeyi; "Barışmaları" şeklinde okuyanların kıraatine göre de bu, mef'uldur. Çünkü bu kip, burada müteaddi olarak gelmiştir. Bununla birlikte fazlalıkları hazfedilmiş bir mastar olması ihtimali de vardır.

 

"Barışırlarsa" şeklinde okuyanların kıraatine göre ise bunun aslı; (...) şeklindedır. Daha sonra bu (te harfi "sad" harfinden sonra ince olduğundan) onun benzeri fakat sert harf olan "tı"ya değiştirilerek (...)'e dönüşür. Daha sonra da "tı" harfi "sad" harfine dönüştürülerek "sad" harfi ona idğam edilir. "Sad" harfindeki safır (ıslık) sesinin devamı dolayısıyla "tı"ya değiştirilmez. (Yani, buna bağlı olarak "tı" harfi de "sad" harfine dönüştürülür).

 

5- Sulhun Hayırlı Oluşu:

 

Yüce Allah'ın: "Barış daha hayırlıdır" buyruğu, umumi ve mutlak bir lafızdır. Ruhları teskin eden ve anlaşmazlıkları izale eden gerçek sulhun, kayıtsız ve şartsız olarak hayırlı olmasını gerektirir. Mal, yatakta beraberlik veya bunun dışında herhangi bir hususta karı ile koca arasında meydana gelecek bütün sulhler de bu hususun kapsamına dahildir.

 

"Hayırlıdır" buyruğu, ayrılıktan daha hayırlıdır, demektir. Çünkü ayrılıkların, kinin ve öfkenin devam edip gitmesi, şerri ayakta tutan unsurlardandır. Hz. Peygamber de, kin hakkında: "İşte o tıraş edicidir" diye buyurmuştur. Tıraş edici olması, saçı tıraş eden değil, dini tıraş eden demektir.

 

6- Kötü Huyların Kaynağı Cimrilik:

 

Yüce Allah'ın: "Zaten nefislerde bir cimrilik vardır" buyruğu, cimriliğin herkeste var olduğunu haber vermektedir. İnsanın hılkati ve karakteri itibariyle cimrilik etmesinin kaçınılmaz olduğunu ve hatta arkadaşını dahi kendisinin hoşlanmadığı şeye buğz etmeye kadar götürebileceğini ortaya koymaktadır. Cimrilik anlamına gelen; (...)'ın fiilleri (...) şeklinde gelir. İbn Cübeyr der ki: (Burada sözü edilen cimrilik) kadının kocasından aldığı nafakasını ve ona günlerini ayırmasını bencilce kendisine istemesidir.

 

İbn Zeyd der ki: Burada cimrilik, kadının da, erkeğin de kendi tutkularını gerçekleştirmek istemesidir.

 

İbn Atiyye der ki: Bu daha güzel bir açıklamadır. Çünkü çoğunlukla kadın kocasından hakettiği pay kendisinin olsun ister. Kocanın da çoğunlukla genç hanımına ayrılan payında bir bencilliği vardır.

 

Cimrilik, (eş-Şuh bencillik, kıskançlık vs.) inanç, irade, arzu, istek, mal ve benzeri konularda gerekli zapt-u raptı sağlamak demektir.

 

Böyle bir duygu, kişinin dinine daha bir sarılmasına sebep oluyorsa bu, övülen bir duygudur. Başka hususlarda onu tutkunluğa itiyor ise, onda kısmen yergi sözkonusudur.

İşte hakkında Yüce Allah'ın: "Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar, felah bulanların ta kendileridir" (et-Teğabun, 16) diye buyurduğu cimrilik çeşidi budur. Şer'i hakları yahut da insanlığın gerektirdiği şeyleri engellemek noktasına kadar götürürse işte o adi bir huyolan bahillik (cimrilik, pintilik, eli sıkılık) dır. İşte eli sıkılık bu yerilmiş huy ve adi karakterlere kadar götürecek olursa, artık o kimseden ne bir hayır umulur, ne de bir düzeliş.

 

Derim ki: Rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.), Ensara şöyle sormuş:

"Efendiniz kimdir." Onlar: el-Ced b. Kays, ama biraz cimriliği vardır. Bu sefer Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Cimrilikten daha kötü hangi hastalık vardır ki?" Bu sefer şöyle sordular: Bu nasıl olur Ey Allah'ın Peygamberi? Şöyle buyurdu:

 

"Bir kavim deniz kıyısında konakladı. Cimrilik dolayısıyla kendilerine misafir gelmesinden hoşlanmadılar. Bunun üzerine erkeklerimiZ ve kadınlarımız birbirinden uzaklaşsın ki, misafir geldiği takdirde erkekler onlara kadınların uzak bulunduklarını belirterek özür beyan etsinler, kadınlar da erkeklerin kendilerinden uzakta bulunduğunu belirterek özür beyan etsinler. Gerçekten de böyle yaptılar. Ve bu durumları uzayıp gitti. Bu sefer erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla meşgul oldu."

 

Bu hadis daha önceden (AI-i İmran, 180. ayet, 3. başlıkta) geçmişti. Bunu, el-Maverdi (Edebu'd-Dünya ve'd-Din adlı eserinde) zikretmiştir.

 

7- Allah, İyilik Yapanların İyiliklerinden Haberdardır:

 

Yüce Allah'ın: "Eğer iyi geçinir ve sakınırsanız" buyruğu bir şarttır. "Şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır" buyruğu da onun cevabıdır. Bu, cimrilik yapıp iyilik yapmamaları haline dair kocalara bir hitaptır. Yani, eğer iyilik yapar onlarla birlikte olmaktan hoşlanmamanıza rağmen kadınlarla geçiminizde kötülük yapmaktan sakınır, onlara zulmetmekten kendinizi uzak tutarsanız bu sizin için daha bir faziletlidir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 129

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR